Çocuk dedim ya… Aslında ben sevgi dedim. Sevgilerin en safı, en temizi, en katıksızı. Koşulsuz, karşılıksız bir sevgi.
Küçük bir bedene sığmış, ama biten, yitirilen sevgileri bile canlandıracak güçte bir sevgi. Ve bu güce sahip olmanın yolu, yine sevmek olan, hani derler ya; yolu sevgiden geçen bir sevgi.
Çocuk dedim ya… Aslında ben umut dedim. Pırıldayan bir çift gözde hissediyorsak yaşama sevincini, avucumuzun içindeki minik el, o umut frekansını yükleyebiliyorsa vücudumuza… O zaman belli olmuştur hayata biçtiğimiz değer. Ve bellidir artık umuda yüklenen anlam. Artık çocuk, umut demektir o zaman.
Çocuk dedim ya… Aslında ben mutluluk dedim.
Gizlenemeyen, engellenemeyen, hissettiği gibi hissettiren mutluluk. Önemsemediğimiz şeylerin bile onda dönüştüğü sevinç çığlığı ve bu çığlığın, asık suratlarda bile oluşturduğu kaçınılmaz gülümseme. İşte bu gerçeğin tatlı yüzü, işte bu mutluluk olsa gerek.
Çocuk dedim ya işte… Ben, mutluluk dedim.
Şimdi getirin dünyada güzellik, saflık, masumiyet adına her şeyi. Toplayın ne varsa umuda, yarınlara dair. Hepsinin birleştiği noktada, çocuk çıkacak karşımıza.
Ve biz ‘büyük insanlar’,
Keşfedeceğiz hayatın anlamını. Asıl o zaman tanıyacağız çocuğu.
O zaman ‘çocuk’ deyip geçmeyeceğiz artık. Anlayacağız onun ‘küçük bir insan’ zannedilenden çok daha önemli bir ‘birey’ olduğunu.
Ve şükredeceğiz yaratıcıya; bu büyük lütfu, bize bahşettiği bu değerli varlık için. Dünyada ‘çocukluk’ diye bir şeyi var ettiği için.
Çocuk dedim ya… Aslında… Aslında ben ‘DÜNYA’ dedim.
SELMA SANLISOY YILDIZ
EĞİTİMCİ YAZAR