Yeni bir eğitim yılına adım atarken, biz eğitimciler için hem öğrencilerimize hem de kendimize rehberlik etme sorumluluğumuz bir kez daha ön plana çıkıyor. Bu yıl da sadece bilgi aktaran değil, öğrencilerimizin zihinlerini ve kalplerini şekillendiren, onların gelişimine katkıda bulunan birer yol gösterici olma hedefiyle yola çıkıyoruz.

Eğitimdeki en büyük hayalimiz, olaylara ve evrene aklıyla birlikte kalbinin rehberliğinde yaklaşan bir neslin yetişmesine öncülük etmektir. Çünkü biliyoruz ki, sadece aklı merkeze alan tek yönlü bir bakış açısı, insanlığı ve medeniyetleri büyük krizlere sürüklemiştir. Günümüzde yaşanan savaşlar, ekonomik sıkıntılar ve sosyal sorunlar, insanın yalnızca akıl ile hareket etmesinin yetersiz olduğunu açıkça göstermektedir. Bizler, Nurettin Topçu’nun sürekli olarak vurguladığı gibi, eğitimin yalnızca bilgi aktarımından ibaret olmadığı, aynı zamanda öğrencilerin kalbini ve ruhunu besleyen bir süreç olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle eğitimciler olarak görevimiz, öğrencilerimizin ahlaki ve manevi gelişimlerini akademik başarıları kadar önemsemek ve desteklemektir. Unutmayalım ki okul, sadece bilgi öğrenilen bir yer değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi değerlerin kazandırıldığı, bireyin karakterinin şekillendiği ve toplumsal sorumluluk bilincinin geliştiği kutsal bir mekândır. Bu sebeple okullarımızı sadece bilgi veren kurumlar olarak değil, karakter inşa eden yuvalar olarak görmeliyiz. Eğitim, yalnızca öğrencilerin zekalarını besleyip onları bilgiyle donatmak değil, aynı zamanda onların kalplerini yoğurmak anlamına gelir. Gerçek bir öğretmen, dersleri sadece birer bilgi aktarma aracı olarak görmez, aynı zamanda öğrencilerinin manevi gelişimine katkıda bulunur. Onun için, elde edilecek başarı salt akademik başarı değil, öğrencilerin kişiliklerinde ve davranışlarında meydana gelen olumlu değişimlerdir. Öğretmenin asıl hüneri, öğrencinin karakterinde ve tavırlarında yarattığı farkla ölçülür.

Bu anlayışı yaşayacak ve mesleğine yansıtacak bir eğitimcinin kendi iç dünyasına yönelmesi öğrencilerinden önce kendi ruh dünyasını inşa etmesi önem arzetmektedir. Öğrencilerimize doğru rehberlik yapabilmemizin ilk şartı önce kendimize doğru rehberlik yapabilmekten geçer. Yeni bir eğitim-öğretim yılına adım atarken, bu arayış içinde olan meslektaşlarımıza katkı sağlayacağını düşündüğüm bazı temel hususları sizlerle paylaşmak isterim.

  1. Sürekli öğrenen olmak ve entelektüel tevazu; 

Fethi Gemuhluoğlu’nun ifadelerinde yer bulan; “Senin en büyük eksiğin günde yirmi dört saatlik günde 30 saat okumamaktır.” sözü masamızda, ajandamızda yer alan en önemli ifadelerden biri olmalıdır. Yine Mustafa Necati Seperçioğlu’nun; “Okuttuğundan çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır, ihtiyarlar ve bezginlik getirir” ifadesi de sürekli öğrenmenin, mental ve ruhsal anlamda bir gençlik aşısı olduğunu bizlere hatırlatmalıdır. Ayrıca sürekli öğrenme çabamız, bilme iddiasından öteye geçip öğrenciliğimizi devam ettirme gayretimiz bizlere farklı kazanımlar da sağlayacaktır.  Bunu ifade sadedinde “Entelektüel Tevazu” kavramını sizlerle paylaşmak isterim. İnsan evrene, kainata, diğer insanlara daha mütevazı bir şekilde yaklaşırsa hem daha çok şey öğrenir hem de zıt görüşlerle karşılaştığı zaman onlarla hasmane bir iletişim halinde olmaz daha fazla araştırma yapar kendini daha fazla geliştirir. Kendisi dışındakileri alt etmeye uğraşmaz karşısındakinden de bir şeyler öğrenmeye gayret eder. İnsanın biriktirdikçe sahip oldukça kendine güveni artıyor. Kendine güveni arttıkça da bir manada ben bana yeterim hissiyatıyla dolmaya başlıyor. Bu da insanı kibre götürüyor. İnsanlarla arasında kalın duvarlar örüyor.

 

  1. İşimizin değerinin, anlamının farkında olmak, bir eser bırakmak kaygısıyla mesleğimize yönelmek; 

 

Dünyaya ne verdiğimiz, bu dünyadan aldıklarımızdan daha önemlidir. Her birimizin sorması gereken soru şudur: Bu dünyaya ne veriyoruz? Ne verirsek daha anlamlı bir hayat sürmüş oluruz? Bu dünyadan, harcadığımız parayla, oturduğumuz evle, bindiğimiz arabayla değil, yapmış olduğumuz işlerle ayrılacağız. İnsanın öldükten sonra amel defterinin kapanmamasını sağlayan 3 büyük işin ne olduğuna bakarsak bunların üçünün ortak noktasının bir eser bırakmak, ardından gidilecek bir iz bırakmak olduğunu görüyoruz. Bir düşünürün şu şu sözleri bu gerçeği çok güzel ifade eder; “İnsanlık için bir zafer kazanmadan ölmeye utanmalısın.” Biz eğitimciler için, bu zaferi kazanmak diğer mesleklere kıyasla daha kolaydır; çünkü dünya üzerinde kalıcı bir iz bırakmak isteyen herkesin yolu, önce sınıfın kapısından geçer. Şunu unutmayalım bugün, insanlığın zengin bireylerini değil, eser bırakanlarını hatırlıyoruz. Büyük insanlık toplumu, eser bırakanların izinden giderek şekillenmiştir. Eğitimcilik servet biriktirme mesleği değil insan biriktirme mesleğidir, bu hakikatli kabul etmeden bu mesleğe yönelenleri hiçbir şey mutlu edemez.

 

  1. Öğrencinin, eğitimin değerinin farkında olmak; Kainatın en güzel mahlukatı ile ilgileniyoruz o zaman ona en güzel hizmeti vermek durumundayız.

Tıpkı Fethi Gemuhluoğlu’nun yaptığı gibi. Kendisini tanıyanlar öğrencileri ile olan ilgilisini şu şekilde ifade eidyorlardı: “Hepsine, hepsinin ortaklaşa ihtiyaç duydukları şeyi veriyordu: Sevgi ve alaka” Yine Fethi Gemuhluoğlu’nun öğrencilerine olan yaklaşımını anlatan şu sözler, günümüz eğitimcilerine ilham kaynağı olabilecek niteliktedir: “O, sadece cevheri olan insanları keşfetmeye çalışmazdı; her insanda bir cevher bulmayı görev edinirdi. Nasıl her mermer parçasından heykel yapılabilir, eğer yapabilirseniz. Fethi ağabey de öyleydi herkeste bir yetenek buluyordu. Hani Hazreti Peygamber yürürken rastladıkları bir köpek leşine sahabeleri burunlarını tutup yüz çevirirken Hazreti Peygamber, onları utandırmadan ‘nasıl güzel dişleri var’ diyor ya Fethi ağabey o hadisenin ruhunu içine sindirmişti. Herkeste güzel ve değerli olanı arayan ve bulan bir insandı. Herkeste bir yetenek bulma arayışındaydı.”

 

  1. Kendimize doğru rol modeller seçmek, İyi insanlarla ahbap ol, insan refikinden (arkadaşından) azar.

Meslek hayatındaki en geliştirici hususların başında; iş ortamında kendine doğru modelleri seçmek, onları izlemek ve takip etmek gelmektedir. Bir insanın gelişimi için sadece kitap okumak yeterli değil eğer sadece kitapla bir şey olacak olsaydı Allah, peygamberleri göndermezdi. Bunun için ne okuduğumuz kadar kiminle birlikte olduğumuz da önem arzediyor. Şayet doğru rol modelleri çevremizde bulamadığımızı düşünüyorsak tarih boyunca yaşamış büyük insanlardan, hatta peygamberlerden örnekler almalıyız. Peygamberler tarihi bu yüzden bizim için büyük bir hazine gibidir.

 

  1. Geçim ehli olmak, her bir çalışanımız ile nitelikli iletişim (öğretmen arkadaşlarımız olsun diğer çalışanlarımız olsun)

Nelson Mandela için söylenen şu söz bu başlıktaki meramımızı çok güzel ifade etmektedir: “Nelson Mandela ne kadar meşgul olursa olsun her zaman bir temizlikçinin elini sıkmaya, bir sunucuyu cesaretlendirmeye ve bir çocukla kahkahayı paylaşmaya vakti vardı.”

Yine Peygamber Efendimiz’in şu iki hadisi de bize bu anlamda ışık turmaktadır; “Mümin cana yakındır. İnsanlarla yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”

 

  1. Ümitvar olmak, pozitif olmak, gayretleri küçük görmemek;

Nurettin Topçu’nun şu tanımlaması mesleğimize olan bağlılığımızı artırmakta ve ümitle işimize yönelmemizi sağlamaktadır: “Bugün, sizin mesleğiniz artık dünkülere benzemez. Yıkılmışı yeniden ayağa kaldırmak, yok olmuşu yeniden ihya etmek zorundasınız. Yeise kapılmayın, ümitsiz olmayın; sizi anlayacak ve sizden etkilenecek insanlar olacaktır ve bu insanlar çoktur. Yıkılan her şeyi yeniden ayağa kaldırırken “Benim buna gücüm yetmez” demeyin, “Bizim bu kadar gücümüz yoktur” demeyin. “Bizim vazifemiz vardır, bizim mesuliyetimiz vardır” deyin. Siz görevinizin şuurunda olun, yeter; yıkılanı yerden kaldıracak olan siz değilsiniz, onu kaldıracak olan Allah’ın iradesidir. Biz birçok yönden eksik ve yarım varlıklarız; irademizi Allah’a teslim ederek tam oluruz. Zaten sorumluluk alan başka türlü olamaz. Blondel şöyle diyor: “Hayatta olduğu yerde durmak imkansız, geriye dönmek imkansız, yola yalnız gitmek imkansız. Allah’la beraber ve onun ardından yürümeye mecburuz.”

Sonuç olarak, sevgili meslektaşlarım, eğitim sadece bilgiyi aktarmaktan ibaret değildir; aynı zamanda kalplere ve ruhlara dokunmaktır. Öğrencilerimize vereceğimiz en büyük armağan, onların sadece akademik başarılarını değil, insanlık değerlerini de geliştirmelerine yardımcı olmaktır. Hepimiz bu kutsal görevde birlikte ilerlerken, kendi manevi yolculuğumuzda da derinleşmeli ve öğrencilerimize örnek olmalıyız. Her bir çabanın, her bir sevgi dolu yaklaşımın onları geleceğe hazırlamak için atılan büyük adımlar olduğunu unutmadan bu yolda azimle yürümeliyiz. Kalıcı bir miras bırakmanın yolu, sevgiyle, sabırla ve tevazuyla öğretmekten geçer. Hepimize ilham dolu, verimli ve mutlu bir eğitim yılı diliyorum.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir