Her ne yaşanırsa yaşansın insan kaybetmek değil kazanmak ister. Bugün olanlar yarın geçer de yine bir cuma namazında, bir bayram sabahında, bir akşam vaktinde aynı safta yan yana dururuz. Yüzümüz olsun, gücümüz olsun Yaradan’ın huzuruna yan yana varmaya.

Ahlak gelişiminin en meşhur kuramcılarından Kohlberg, kendi ahlaki gelişim kuramını bir farazi olay üzerinden şekillendirmiştir. Heinz’in İkilemi olarak bilinen olayın kurgusu şöyledir:

“Avrupa’da bir kadın yakalandığı özel bir kanser hastalığından dolayı ölüme çok yaklaşmıştır. Doktorlar, şehirdeki bir eczanenin yeni keşfettiği radium bileşimli bir ilacın yararlı olabileceğini, hasta kadının kocası Heinz’e bildirirler. İlaç çok pahalıdır ve bir dozu yaklaşık 200 dolara mal olmaktadır. Fakat eczacı ilacın bir dozu için yaklaşık 2000 dolar istemektedir. Heinz uğraşır, didinir, borç alır ama toplamda 1000 dolar ancak toplayabilmiştir. Heinz eczacıya karısının çok hasta olduğunu ve dolayısıyla ilaca acil ihtiyacı olduğunu, şimdilik 1000 doları kabul edip ilacı vermesini, kalan parayı da sonraki süreç içerisinde vereceğini söyler. Eczacı, Heinz’in teklifini kabul etmez ve ilaç için paranın tamamını ister. Bu durumda Heinz ne yapmalıdır?”

Kohlberg soruyu sorar ve çekilir. Soruya verilen cevaba göre de ahlaki gelişimde kişinin hangi basamakta olduğunu söyler. Hikayeye göre Heinz’ın ilacı çalmaktan başka çaresi kalmamıştır. Ancak çalma olursa Heinz haksız, eczacı haklıdır. Peki doğru olan nedir?

Haklı olmak ile doğru olmak arasında bazen ince bir çizgi olabilir. O çizginin bir tarafında olanlar haklı olur ama doğru olmaz, davranmazlar. Diğer tarafında olanlar ise haklı olmaz ama doğru olur ve doğru davranırlar. Böyle zamanlarda çoğu insan çizginin neresinde olması gerektiğini kestiremez. Haklı olanın tarafında mı, doğru olanın tarafında mı durmalıdır?

Haklı ve haksız zamana göre, duruma göre, kişiye göre değişir. Dolayısıyla gözetilmesi gereken haklı/haksızdan ziyade doğru/yanlış olmalıdır. İnsan bir insana veya bir gruba karşı “haklı” olarak duygusunu, düşüncesini ve davranışını değiştirse de doğru davranmaktan ayrılmamalıdır. Her şeye rağmen bir ahlak pusulamız olmalı ve bizi her zaman haklı olmaktan ziyade doğru olmaya götürmelidir. Olaylar değişir, zamanlar değişir, insanlar değişir, haklılar haksızlar değişir; temel doğrular değişmez. Bu nedenle haklı, haksız penceresinden bakarak doğru, yanlışı ıskalayanlar uzun vadede pişman olacakları söz ve davranışlara bulaşırlar.

Kısa vadeli düşünmek, fevri davranmak, kişisel tartışma ve düşmanlıklara girmek kolaydır. Bütün bunları haklı gören ve gösterenler de çıkacaktır. Ancak doğru olan uzun vadeli düşünmek, sabır ve sükûnetle hareket etmek ve doğruluğun mücadelesini doğru yollarla vermektir. Haklı hissetmenin verdiği şehvete kapılmadan, düşüncemizi köreltip dilimizi kirletmeden, doğruluktan ayrılmadan yapmalıyız ne yapıyorsak. İncinsek de, kırılsak da, üzülsek de ne yaşarsak yaşayalım, ne hissedersek hissedelim asla ama asla nefret etmeyelim. Hele insanlardan asla nefret etmeyelim.

Nefret zehirli bir yüktür. Kendimizi kontrol edemiyor ve illa nefret etmek istiyorsak o zaman duruştan, davranıştan nefret edelim ama kişiden nefret etmeyelim. Duruş ve davranıştan nefret etmek ise nefret edilen duruş ve davranıştan farklı bir duruş ve davranış geliştirmek ister. Yani o duruşa sahip olanların yapmadıklarını yapmak, söylemediklerini söylemek, düşünmediklerini düşünmek, hissetmediklerini hissetmek ister. Her ne yaşanırsa yaşansın insan kaybetmek değil kazanmak ister. Bugün olanlar yarın geçer de yine bir cuma namazında, bir bayram sabahında, bir akşam vaktinde aynı safta yan yana dururuz. Yüzümüz olsun, gücümüz olsun Yaradan’ın huzuruna yan yana varmaya.

DR. MEHMET DİNÇ

ACIBADEM OKULLARI PSİKOLOJİK HİZMETLER DANIŞMANI