Geçen asırda ortalama bir çocuk, etrafında devamlı ilişki kurduğu minimum 25 yetişkinle büyüyormuş. Artık öyle değil. Her geçen gün etrafımızda devamlı irtibat halinde olduğumuz büyüklerin sayısı azalıyor. Ve biz hayatı televizyonlardan, filmlerden, internet sitelerinden, sosyal paylaşım ağlarından ve en çok da akranlarımızdan öğrenmeye çalışıyoruz. Büyük görmek büyüklerle yaşamak, büyüklerle büyümek demektir. Büyüklerle uzun uzun vakitler geçirmeli, paylaşımlarda bulunmalı, onları dinlemeli, gözlemeli, onlara kulak ve gönül vermeliyiz. Bize düşen küçüklüğümüzü bilmek ve büyüklere hep şunu demektir: Büyüksünüz.

Meşhur fıkradır; Temel, bir kovboy filmi seyrediyormuş. Dursun sormuş: “Geçen gün de aynı filmi seyrediyordun” diye. Temel cevap vermiş: “Yahu ben bu filmi ellinci kez seyrediyorum. Biraz sonra şu atlı adam bir uçurumun kenarından geçecek. Her seferinde hızlı geçip düşüyor bakalım şimdi ne yapacak?”

Hayat bir film değil, capcanlı bir gerçek. Bu gerçeği yaşarken de insanın anlamlı bir hayat yaşayabilmesi için öğrenmesi ve bilmesi gerekiyor. Öğrenecek ve bilecek…

İnsan nasıl öğrenir ve bilir? Bazen okuyarak, bazen görerek, bazen yaşayarak. Çünkü bazı şeyler okuyarak öğrenilir, bazı şeyler görerek öğrenilir, bazı şeyler yaşayarak öğrenilir. Öğrenilenlerin ne kadar hızlı ve kalıcı davranışa dönüştüğü de nereden öğrenildiğine bağlı olarak değişir. İnsan en hızlı ve kalıcı davranış değişikliğini yaşayarak öğrendiği konularda gerçekleştirir, sonra görerek öğrendiklerinde, en son okuyarak öğrendiklerinde.

Büyük görmek büyüklerle yaşamak, büyüklerle büyümek demektir. Büyüklerle uzun uzun vakitler geçirmek, paylaşımlarda bulunmak, dinlemek, konuşmak, gözlemek, kulak ve gönül vermektir. Büyük görmeden büyünmez, büyüklük nedir, büyük nasıl davranır bilinmez.

Okuyarak öğrenilemeyecek tecrübeler, kitaplarda yazılamayan yaşantılar hep büyüklerden öğrenilir. Hatayı öğrenmek, yanlışı bilmek, zararı anlamak için illa yaşamak şart değil. Büyükleri dinleyerek de öğrenebiliriz. Ancak yeter ki etrafımızda büyük olsun.

Her geçen gün etrafımızda devamlı irtibat halinde olduğumuz büyüklerin sayısı azalıyor, her geçen gün büyüklerle ilişkilerimiz yüzeyselleşiyor, her geçen gün büyüklerle paylaşımımız fakirleşiyor. Ve biz hayatı televizyonlardan, filmlerden, internet sitelerinden, sosyal paylaşım ağlarından ve en çok da akranlarımızdan öğrenmeye çalışıyoruz.

Geçen asırda ortalama bir çocuk etrafında devamlı ilişki kurduğu minimum 25 yetişkinle büyüyormuş. Anne-baba, dede-nine, hala-teyze, amca-dayı, komşu amcalar-komşu teyzeler, kuzenler kuzenler…

Şimdi yetişkin olarak anne-baba var devamlı, düzenli görüşülen ancak ilişkinin derinliği de gitti. Paylaşım azaldıkça azaldı. Önce büyük aileden çekirdek aileye ilişkiler daraldı şimdi herkes kendi dünyasına çekildi. Akşam bir araya gelip aynı odaları, aynı mutfağı kullanan aynı çatıyı paylaşan ve çoğunlukla ekrana bakan insanlara aile diyoruz artık. Kim o gün ne yapmış, ne görmüş ne yaşamış, ne öğrenmiş bilmiyoruz. Bilmek de istemiyoruz. Daha önemli şeyler var; haberler, diziler, yarışma programları, Twitler ve Facebook mesajları…

Büyüklere sormadığımız gibi tecrübelerine inanmıyor, bilgilerine güvenmiyor, bakış açılarını da beğenmiyoruz. Halbuki gün görmek, gün görmüş olmak önemli bir şey. Her günün yaşattığı ve öğrettiği bir şeyler var, dolayısıyla bizden daha çok gün görmüş birinin dolayısıyla bizden daha çok yaşanmışlıkları ve öğrendikleri vardır. Bize de öğretebileceği bir dünya bilgi ve tecrübe…

Büyükle yaşamak insanın önünü aydınlatan bir ışığa sahip olması gibidir. Ne kadar fazla büyük görür, ne kadar çok büyükle yaşarsa o kadar önü aydınlanır. Yarınını, yarınlarını daha net, daha doğru görür ve kaybolma, yanlış yola gitme, yolda zarar görme ihtimali o ölçüde azalır.

Büyükle yaşamak onlarla her konuda aynı fikirde olmak, her ne derlerse kabul etmek, her olaya aynı bakmak demek değildir. Bilakis kendi fikrimizi, düşünce yapımızı, bakış açımızı geliştirirken onların da tecrübelerini kendi inşamıza katıp daha zengin, daha dolu, daha çeşitli bir benlik imar etmektir.

Hayatta en ucuz ama en kıymetli şey tecrübedir. İnsanlar bir ömür vererek kazanırlar ve sonrasında dileyenle paylaşırlar. Kaçırmamak lazım bu hazineyi.

Büyük ismi boşa değil. Bu yüzden ne kadar büyük görürsek o kadar büyürüz. Ne kadar büyük gözlersek o kadar büyüklüğü öğreniriz. Ne kadar büyükle yaşarsak o kadar büyük yaşarız.

Kendimize bir bakalım. Çevremizde ne kadar büyük var? Bu büyüklerle ne kadar vakit geçiriyoruz? Bu büyüklere ne kadar soruyor, onları ne kadar dinliyoruz, ne kadar gözlüyoruz? Bu büyüklerden ne kadar istifade ediyoruz? Kitaplar kıymetlidir ama kitaplardan kıymetlidir büyükler. Kitaplar öğretir ama kitaplardan çok öğretir büyükler. Bu yüzden kendimize bir büyüklük yapalım da büyüklerin kıymetini bilip büyüyene kadar, büyüklüğü öğrenene kadar büyüklerle daha çok vakit geçirelim.

DR. MEHMET DİNÇ

ACIBADEM OKULLARI PSİKOLOJİK HİZMETLER DANIŞMANI